top of page

İsviçre Alpleri Lauterbrunnen Vadisi

Güncelleme tarihi: 18 Şub 2023

Alpler'in belki de en heybetli zirvelerinin bulunduğu ülke İsviçre. Ülkenin yarısından fazlası Alp dağlarından oluşuyor ve haliyle hem yaz, hem kış doğa aktivitesi yapmak isteyenlerin ilk tercihlerinden biri oluyor. Avrupa'nın ortasında karaya sıkışmış küçücük bir ülke olsa da tarih boyunca stratejik konumunu ve doğal güzelliklerini sonuna kadar kullanabilmiş. Gerek 16. ve 17. yüzyıllardaki mezhep savaşları, gerek Birinci ve İkinci Dünya Savaşları boyunca tarafsız kalması ve bundan maksimum çıkarı sağlaması, gerek Roma Dönemi'nin İtalya ve kuzey Avrupa arasındaki geçiş güzergahında bulunması nedeniyle bugünkü güçlü ekonomisine ulaşabilmiş. İsviçre'de seyahat ederken aklımıza hemen fazlasıyla gelişmiş bankacılık sistemi, çikolata üretimi, dünyanın en kaliteli saat markaları, hassas ölçüm cihazları ve ilaç sanayisi geliyor. Genellikle ülkenin kuzeyinde bulunan nispeten düz coğrafyaya yayılmış endüstri devleri arasında ilerleyip Alp Dağları'na vardığımızda doğa sporları, renkli yaylalar, nefes kesen dağ zirveleri (boynuzlar) ile büyüleniyoruz.



Biz bu tur programımıza genellikle -uçuşlara bağlı olmak üzere- Zürih'ten başlıyoruz. Vardığımız gün adım adım Zürih'i gezerken akşama doğru yaklaşık 2 saat mesafede bulunan ve bütün tur boyunca konaklayacağımız meşhur, meşhur olduğu kadar da enfes manzaralara sahip Lauterbrunnen'e doğru yola çıkıyoruz.


İsviçre'nin bir diğer önemli şehri olan Luzern'e kadar yol otoban diye nitelendirebileceğimiz düz ve bol şeritli devam ediyor. Luzern'den sonra yavaş yavaş yükselirken yollar virajlanıyor. Bu durum aynı zamanda tam bir görsel şölen sunuyor. Bu noktadan sonra yoldaşlarımız telefonlarını ellerine alıyorlar ve "of of manzaraya baak" nidaları eşliğinde yarım yamalak fotoğraf çekmeye çalışıyorlar :)



Obwalden kantonundan sonra Bern kantonuna giriş yaparken manzaralar hala bize eşlik ediyor. Buradan sonra artık Alplerin sivrileri de görüş açımıza giriyor. Uzaktan Mittelhorn ve Schwarzhorn'u seçebiliyoruz. Hele bir de yolumuz Brienz Gölü kıyısına düştükten sonra grubumuz tam olarak nereye geldiklerinin daha da bir farkına varıyorlar. Alplerin zirvelerinden eriyen buzulların vadiler boyunca taşıdıkları masmavi sular Brienz Gölü'nde buluşuyor. Masmavi rengi, kıyıları boyunca yerleşmiş villaları ile tam bir görsel şölen. Bu göllerin besleyiciliği düşük olduğu için fazla balık bulunmuyor. Balıkçılık da burada çok fazla öne çıkmıyor. Brienz Gölü de tam yukarıdan izlemelik, sanki kartpostal için yaratılmış gibi.



Göl boyunca ilerledikten sonra Brienz ve Thun gölleri arasına sıkışmış ünlü yerleşim yeni Interlaken'a varıyoruz. Burası tam bir turist magneti. Yaz-kış demeden özellikle lükse düşkün turistleri adeta ağına çekiyor. Binlerce euroluk odalara sahip romantik dönem otelleri, İsviçre'nin en önemli ürünlerinden olan İsviçre saatinin en lüks çeşitlerinin satıldığı mağazalar bir biri ardına sıralanıyor. Interlaken'a geldiğimizde buradan yönümüzü de değiştiriyoruz ve artık Alplerin en önemli zirvelerinin bulunduğu, UNESCO Biyosfer Alanı Lauterbrunnen Vadisi'ne doğru yükselmeye başlıyoruz. Yanımızdan daha önce gördüğümüz Brienz Gölü'ne suyu taşıyan Weisse Lütschine deresi akıyor. Yaklaşık 20 dakika bol virajlı, güzel manzaralı bu rotadan devam ettikten sonra yolun sonuna varıyoruz. Artık Lauterbrunnen Vadisi'ndeyiz.



Lauterbrunnen buzul hareketleri ile oluşmuş bir vadi. Roma döneminden itibaren yerleşim yeri olmuş. Romalılar buraya geldiklerinde "in claro fonte" -yani berrak kaynak- adını vermişler. İsim 1253 yılından itibaren değişip cermenleştirilerek Lauterbrunnen adını almış. "Berrak Kaynak", "Çağlayan Kaynak" olarak Türkçelileştirebiliriz. U şekline sahip vadinin sağı-solu 1,000 metreye varan granit duvarlarla çevrili. Bu kayalıkların arasından da en meşhurları 297 metre serbest düşüşü ile İsviçre'nin en yüksekten dökülen şelalesi Staubbach olmak üzere 72 adet şelale görenleri farklı bir dünyada hissettiriyor.


Vadi içinde yerleşim yine Roma dönemine dayanıyor. Tarihi kaynaklara göre 1240 yılında vadi bir soylu tarafından Interlaken'da yer alan manastıra satılmış. Merkezi manastır etkisini civar vadilerde yaşayan köylüler arasında artırma yoluna gitmiş. 1300 yılından itibaren de yakında bulunan Thun şehrinin lordu halkını buralara yerleştirmeye başlamış. Interlaken'daki manastırın etkisi yavaş yavaş azalırken Lauterbrunnen Vadisi içindeki yerleşimler ve vadinin üstünde yer alan dağ köyleri Thun lordu tarafından yönetilmiş. Reform çağı gelip de din savaşları başlayınca burada yaşayan halk yeni inanç sistemine karşı gelmiş ama bu itirazlar kısa sürede bastırılmış.



16. yüzyılda vadi etrafında demir madenleri keşfedilmiş ve halk kendisine buradan iş imkanı sağlamış. Buradan kazanılan zenginlik büyük toprak sahiplerine giderken köylü halkı neredeyse karın tokluğuna çalışıyormuş. O dönemdeki Avrupa manzarasına gayet paralel bir durum bu. Köylünün okuma-yazma oranı sıfıra yakın, toprak sahibi değiller ve para kazanabilecekleri hiçbir yol yok. Hastalıklar, savaşlar, kilisenin baskısı ve zalim yönetimler nedeniyle başlarını kaldıramıyorlar. Lauterbrunnen köylülerinin de yapabileceği tek şey ya paralı asker olarak orduya yazılmak; ya da göç edip başka bir yerde güzel bir hayat kurma hayalleri ile yollara düşmek. Bu dönemde İsviçre dışına epey bir göç başlamış.


18. yüzyıla gelindiğinde Lauterbrunnen'in kaderi adeta çizilmeye başlamış. Dağcılık denen olgunun ilk başladığı dönemler. Özellikle İngiltere'den gelen yabancı dağcılar Lauterbrunnen'i tırmanış merkezi olarak kullanmaya başlamışlar. Burada "üç güzeller" diye adlandırılan Jungfrau, Mönch ve Eiger zirveleri dağcıların iştahını kabartmış. Tabii ilk zamanlarda köyde "turistleri" ağırlayacak bir otel benzeri tesis olmadığı için gelenler kilisenin papazının evinde ağırlanıyorlarmış. Bölgenin ünü gitgide artınca 1834'te Interlaken - Lauterbrunnen karayolu inşa edilmiş. 1890'da da demiryolu getirilmiş. Ulaşım sorunu çözüldükçe yeni oteller açılmış ve turizm sektörü vadiye hızlı bir giriş yapmış.



İnanması güç ama 1891'de vadinin üstünde yer alan Mürren'e, 1893'te de diğer tarafında yer alan Wengen'e teleferik inşa edilmiş. Bu sayede hem vadi içi İsviçre'nin geri kalanına bağlanırken; hem de vadinin üstünde kalan köyler vadi içinden ulaşılabilir hale gelmiş. O döneme kadar tepedeki köylere sadece yürüyerek çıkılıyormuş. Bu teleferiklerden kısa süre sonra da Kleine Scheidegg'den Jungfrau İstasyonu'na tren hattı kurulmuş. Jungfraujoch tren istasyonu (3.466 metre) hala Avrupa'nın en yüksekte yer alan tren istasyonu ünvanını koruyor.



Lauterbrunnen Vadisi'ne girer girmez duygular anında değişiyor. Belki Türkiye'de Kelebekler Vadisi'ne gidenler bu hissi bilir. İki yanınızda bin metreye kadar yükselen adeta duvar gibi dağlar, şelalelerin sesi ve kafanızı kaldırdığınızda ancak görebildiğiniz karlı zirveler. Vadinin gerçekten nefes kesen bir ortamı var.


Biz burada yer alan klasik Alp evi otellerinden birinde kalıyoruz. Müsaitliğe göre oteller değişiyor ama birbirlerine çok benziyorlar. Ortalama 10-15 odası bulunan otellerde hele balkonlu ve şelale ya da dağ manzaralı bir odaya denk gelirseniz tatilin keyfi de bir başka oluyor. Akşam olduğunda otelimize ancak yerleşebiliyoruz. Akşam yemeği bugün ya yolda kısa bir mola ile ya da Zürih'ten ayrılmadan önce aldığımız atıştırmalıklarla geçiştiriliyor. Otelimize yerleştikten sonra ilk günün yorgunluğu ve ertesi sabahki yürüyüşün heyecanı ile dinlenmeye çekiliyoruz.



İlk gün her zaman biraz zor oluyor. Sabah çok erken saatlerde, hatta gün ağarmadan yola düşen gezginlerimiz havalimanı, uçuş, transfer, yürüyerek şehir turu, sonra Lauterbrunnen'e yapılan yolculuk derken epey yorgun düşüyor. Bu nedenle ilk yürüyüşümüz için saat 9'da hareket edecek şekilde sözleşiyoruz. Otelin restoranında reçelli, kruvasanlı, bol peynirli ve sert kahveli kahvaltımızı yaptıktan sonra yürüyüş için heyecan başlıyor. Eğer bir gün önce akşam karanlıkken Lauterbrunnen'e varmışsak zirveleri henüz görmemiş olan gezginlerimiz sabah hava durumuna bağlı karşılaştıkları manzaraya pek de inanamıyorlar. Bir rehber olarak en sevdiğim anlardan biri kahvaltıdan çıkan yürüyüşçü ekibimizi otelin önünde heyecanla beklemek. Bu esnada bir gün önce bütün açıklamalar ve duyurular yapılmış olsa bile birbiri ardına bir sürü soru gelir :) Sorular genellikle kıyafet ile başlar. "Acaba biraz kalın/ince mi giyinmişim?", "Yol üstünde bankamatik var mı?", "Biz şimdi buradan arabayla mı gideceğiz, yoksa yürüyecek miyiz?", "Saat kaçta geri döneriz?", "Hızlıca odaya çıkıp gelebilir miyim?", "Bu vadinin adı neydi?" ... Daha onlarca soru. Ama her biri yine de çok sevimli. Bu gibi sorular heyecanın göstergesi. Herkesin yıllardır hayalini kurduğu an gelmiş de çatmış bile. Son anons ile birlikte başlıyoruz yavaş yavaş yola koyulmaya.


Lauterbrunnen 800 metre irtifada bulunan vadi tabanı. Bugünkü rotamız Mürren, Gimmelwald, Stechelberg, Trümmelbach ve geri Lauterbrunnen. Mürren'den yürüyüşe başlayacağız ama Mürren'e ulaşmanın tek yolu teleferik ve dağ treni kullanmak. Bu nedenle Lauterbrunnen tren istasyonunun hemen arkasında bulunan teleferik istasyonuna gidiyoruz. Önce teleferik ile 1,487 metrede bulunan Grütschalp'e çıkıyoruz. Buraya varır varmaz durakta bizi bekleyen dağ trenine atlıyoruz. Bu trende olabildiğince sol taraftaki pencere kenarlarına oturuyoruz. Çünkü vadi ve dağ manzaraları trenin gidiş yönüne göre sol tarafta kalıyor. 20 dakikalık yolculuktan sonra Mürren'e varıyoruz. Mürren 1,638 metrede yer alan çok özel dağ köylerinden biri.


Mürren'e vardığımızda karşımızdaki manzaranın gerçekliğini sorguluyoruz. Mürren özellikle Birinci Dünya Savaşı'nda burada tutulan savaş esirlerinin yaz-kış yürüyüş ve kayak faaliyetlerine katılmaları nedeniyle ünlenmeye başlamış. Daha sonra birbiri ardına açılan otellerle de ününe ün katmış. Karayolu ile ulaşılmadığı için, ve otel yatakları kısıtlı olduğu için hiçbir zaman çok aşırı kalabalıklara ev sahipliği yapmıyor ama yine de popüler bir yer olduğunu söylemekte fayda var. Biraz bölgenin coğrafi ve tarihi bilgilerini verdikten sonra yürüyüşün son açıklamalarını burada yapıyoruz. Rotamız hep iniş olduğu için ayaklarımızı, bileklerimizi ve baldırlarımızı ısıtmak için kısa esneme hareketleri sonrası köy içinden ilerleyip patikamızı buluyoruz. Bir sonraki durağımız Gimmelwald olacak.


Gimmelwald (1,367 metre) Mürren'e göre biraz daha küçük ve çok daha şirin bir yerleşim yeri. Burada Avrupa'nın ilk insansız dükkanı bulunuyor. Bir de hemen yanında Mountain Hostel var ki; manzarası dillere destan. Biz yürüyüşümüzde ilk molamızı bu hostelin müthiş manzaralı bahçesinde veriyoruz. 11'de hostelin kafesini açıyorlar ve buradan çay-kahve alıyoruz. Tuvalet ihtiyaçlarımızı karşılıyoruz. Manzaranın keyfini çıkardıktan sonra devam ediyoruz yürüyüşümüze.


Buradan sonra irtifamız yavaş yavaş azalırken aynı zamanda vadi içine doğru uzanan buzulları görüyoruz. Breithorn (Geniş Boynuz), Mittagshorn (Öğlen Boynuzu), Silberhorn (Gümüş Boynuz), Jungfrau (Bakire), Mönch (Keşiş) ve Eiger (Dev) zirve manzaraları ile yürüyüşümüze devam ediyoruz. Ormanlık bölgeye vardıktan sonra her bir yandan şelaleler dökülmeye başlıyor. Suların müthiş gürültüleri doğanın ne denli güçlü olduğunu bize her adımda tekrar anımsatıyor. Bu esnada zirvelerin isimlerini birkaç kez tekrar ettiğimiz için yavaş yavaş artık etrafımızdaki zirveleri tanımış oluyoruz.


Artık 963 metre irtifadaki Stechelberg'e varmak üzereyiz. Karnımız yavaş yavaş acıkıyor. İnişten dolayı sersemleyen ayak bileklerimizi de dinlendirmenin vakti geldi. Burada bulunan tek restoranda hemen grubumuza göre bir masa buluyoruz. Restoranda çok lezzetli olmasa da çeşitli yiyecekler var. Pizza, steak, alabalık, patates kızartması, rösti gibi seçenekler arasından kendimize uygun bir şeyler buluyoruz. Yemeği beklerken herkes yürüyüşte çektiği fotoğrafları paylaşmak için internet arayışına giriyor. Yürüyüşün yarısı bu şekilde geçilmiş oluyor. Yemekler yendikten sonra vadi tabanında düz patikada devam ediyoruz. Bir sonraki durağımız Trümmelbach Şelalesi.


Trümmelbach Şelalesi oldukça ilginç. Jungfrau, Eiger ve Mönch dağlarından eriyen buzulların suyu birleşiyorlar ve dağ içinde buldukları oyukların arasından 10 adet düşüş ile Lauterbrunnen Vadisi'ne kavuşuyorlar. Suyun gücünü burada çok iyi anlıyorsunuz. Adeta bir tirbuşon gibi kıvrıla kıvrıla oymuş sertliğiyle ün salmış granit kayaları. Şelaleye ulaşmak için öncelikle 1913 yılında dağın içine inşa edilmiş bir funikülere binmeniz gerekiyor.

Funikülerden indikten sonra da dağ içinde kazılmış tüneller yardımıyla şelalelere yaklaşabiliyorsunuz. Dağ içi buzul şelalelerinin Avrupa'daki tek örneği olan Trümmelbach gerçekten görülmesi gereken, çok özel bir yer. Saniyede 20 bin ton su taşıyor ve suyun gürültüsü, şiddeti inanılmaz. Zaten bu sanki vurmalı çalgıları anımsatan sesi nedeniyle Trümmelbach (Davul Suyu) ismi verilmiş.


Lauterbrunnen Vadisi o kadar ilham verici ki; tarih boyunca içlerinde Lord Byron ve Goethe'nin de bulunduğu onlarca şair, yazar ve ressam buraya seyahatler düzenlemiş. Lord Byron Trümmelbach Şelalesi'ni anlatırken, Goethe Staubbach Şelalesi'ne methiyeler düzmüş. Zaten bu manzara karşısında insan ifade gücünün zayıflığını farkediyor. Sanki şair olup şiir yazmak, ressam olup resim yapmak geliyor insanın içinden.


Trümmelbach'taki su şöleninin ardından vadi içinden otelimize geri dönüyoruz. Akşam yemeğine kadar dinlendikten sonra vadi içinde beraber belirlediğimiz bir restoranda güzel bir ziyafet çekiyoruz. Daha sonra vadinin en meşhur barı Hornerpub'da dart oynamak gruplarımızın en keyif aldığı aktivitelerden biri.



Geliyoruz bir sonraki güne: bugün iddialı bir yürüyüşümüz var. Sabah kahvaltı bittikten sonra yine otelin önüne çıkıyoruz ve gruba gösteriyorum: "şu gördüğünüz zirve var ya! İşte onun arkasına aşacağız!"


Tabii kimse gökyüzünün yarısını kaplayan bu zirvenin ardına ulaşabileceğimizi tahmin etmiyor ama göründüğünden daha kolay olduğunu anlatıyorum. Yürüyüşümüz yine Lauterbrunnen'den başlayacak ama bugün teleferikle bir yere kadar çıkıp oradan devam etmeyeceğiz. Öncelikle 1,274 metre irtifada yer alan Wengen kasabasına çıkacağız. Bunu 1 saat içinde zikzaklı bir rotadan gerçekleştireceğimizi düşündüğünüzde güne biraz hızlı bir giriş yaptığımız söylenebilir.


Wengen yine karayolu ile ulaşımın olmadığı, sadece dağ treni ya da yürüyerek ulaşılabilen bir başka meşhur İsviçre kasabası. Wengen'e vardıktan sonra burada yarım saat kadar mola veriyoruz. Manzarayı seyrediyoruz ve çay kahve içiyoruz. Daha sonra Kleine Scheidegg rotamız başlıyor.


Kleine Scheidegg özellikle neredeyse dümdüz kuzey duvarı nedeniyle dünyanın en zorlu tırmanışlarından biri olan Eiger Dağı tırmanışçıları için çok önemli bir nokta. Buradaki otelde konakladıktan sonra zirve yolculuğu başlıyor. Bu tırmanış ile ilgili çok da meşhur bir film var: Nordwand. İzlemenizi özellikle tavsiye ederim.



Wengen'den sonra rotamız bir süre daha düz ve mandıralar arasında geçiyor. Artık Lauterbrunnen Vadisi yavaş yavaş ayaklarımız altına serilirken dün yürüyüş yaptığımız rotayı vadinin diğer tarafından seçebiliyoruz. Daha sonra bir zorlu bir rota bizleri karşılıyor. Wengen yaylaları içinden yükselirken Mettlenalp boyunca devam ediyoruz. Burada artık Berner Oberland bölgesinin üç güzelleri tam olarak karşımızda. Her adımda onlara daha da yaklaşırken heybetleri gözümüzü korkutuyor. Buzulların nasıl eriyip de küçük şelalelere dönüştüğünü, onların da toplanıp nasıl bir gün önce gördüğümüz Trümmelbach Şelalesi'ne doğru ilerlediklerini burada daha iyi anlıyoruz.


Yol üzerinde birkaç tane hala aktif olan mandıra görüyoruz. Birçok mandıra genç nüfusun büyük şehirlere göç etmesinden dolayı sahipsiz kalmış. Tamamına yakını da konaklama tesisine çevrilmiş. Yazın yürüyüşçüler, kışın ise kış sporları ile ilgili onbinlerce turist başını sokacakları bir yer arayışına giriyor. Mandıradan daha zahmetsiz ve daha iyi gelir getirdiği için dünyanın her yerinde olduğu gibi turizm bölgenin kültürünü değiştirmiş. Fakat yine de gayet iyi korunmuş, geleneklerini yaşatan, ona göre süslenen, bezenen mandıralar görebilmek mümkün.


Artık yürüyüşümüzün son bölümüne doğru geliyoruz. Biglenalp rotasını takip edip Haareg sırtını aşıyoruz, 2,000 metredeyiz. Buraya kadar 1,200 metre irtifa kazandık. Haareg'in manzarası oldukça güzel. Aynı zamanda Eiger Ultramaraton'un güzergahı burası. Buradan varış noktamız olan Kleine Scheidegg istasyonu görünüyor. Son bir mola verip gücümüzü topladıktan sonra son 45 dakikaya giriyoruz. Buzul derelerinin arasından geçip 2,061 metredeki varış noktamıza ulaşıyoruz. Burada yemek yiyip başarımızı kutladıktan sonra tren ile dönüşe geçiyoruz. Genelde yürüyüşümüz saat 16:00 gibi bitiyor ve 17:30 civarı otelimize geri dönmüş oluyoruz. Dinlenmenin ardından akşam yemeği ve yine dart :) ya da yeterince yorulmayanlar için vadi içinde bir gece yürüyüşü!


Geldik diğer güne. Bugüne kadar Lauterbrunnen Vadisi içinde yürüdük. Vadinin sağında ve solunda bulunan rotalarda ilerledik. Artık vadiyi değiştirip bir diğer önemli buzul vadisi ve yerleşimi olan meşhur Grindelwald'e ilerleme zamanı.



Sabah kahvaltının ardından Lauterbrunnen'den trene binip Grindelwald'e geçiyoruz. Burada kasaba içinde biraz vakit geçirdikten sonra Eiger manzarası bizi büyülemeye başlıyor. Grindelwald Eiger'i özdeşleşmiş, manzarasının en iyi izlenebildiği yer. Kasaba içinden ilerledikten sonra First teleferiğine biniyoruz ve upuzun bir teleferik yolculuğu bizi 1,034 metreden 2,168 metreye çıkarıyor.



First ve buradan başlayan meşhur Bachalpsee Gölü arasında biraz turist kalabalığı oluyor. İnsanlar teleferikle buraya ulaştıktan sonra manzarası ile büyüleyen Bachalpsee Gölü'ne bir saatlik yürüyüş yapıyorlar. Biz de onlara katılıp dağ keçileri ve inekler arasından geçip işte bu müthiş manzaraya ulaşıyoruz.



Buradan Mittelhorn, Schreckhorn, Aarehorn ve İsviçre'nin en yüksek zirvesi Finsteraarhorn'un inanılmaz manzarasını izliyoruz. Bachalpsee aynı zamanda bu programımızda ulaştığımız en yüksek irtifa (2,265 metre). Suyunu etrafında bulunan Faulhorn, Reeti gibi zirvelerden alan göl gerçek bir kartpostal. Yarım saatlik bir molanın ardından oldukça keyifli bir yürüyüş bizi bekliyor. Buradan sonra gölü ziyaret eden turistler geri dönüp teleferikle geldikleri gibi vadiye geri dönerken biz elbette bölgenin en güzel yürüyüş rotasından Grindelwald'e inişe geçiyoruz. Buradan sonra Çiçek Rotası olarak bilinen keyifli bir rotadan devam ederken onlarca Alp çiçekleri arasından geçiyoruz. Bu kısımda elimizdeki çiçek rehberinden gördüklerimizi karşılaştırıp notlarımız alıyoruz ve çiçekler hakkında bilgi ediniyoruz. Yavaş yavaş Grindelwald'e ulaşırken tertemiz ve buz gibi derelerde serinleyip yürüyüşümüzü tamamlıyoruz. Aynı şekilde tren ile Lauterbrunnen'e dönüyoruz ve akşamüzeri keyif yapıyoruz.



Artık son günümüze geldik. Akşama doğru veda zamanı. Bunun bilincinde olarak herkes genelde sabah çok erkenden kalkıp vadinin son olarak tadını olabildiğince çıkarmaya çalışıyor. Kahvaltıdan sonra yavaş yavaş otelimizden ayrılıyoruz. Bugünkü rotamız Thun Gölü ve Oberhofen kasabası. Oberhofen'ın kordonu oldukça güzel ve keyif verici.



Oberhofen'de göle girme şansımız da oluyor. Aynı zamanda kasabanın tarihini ve meşhur kalesini de öğreniyoruz ve buradan sonra artık genelede Basel Havalimanı'ndan dönüşlerimiz olduğu için yaklaşık 1,5 saatlik yolculuk bizi bekliyor. Havalimanı'na varıyoruz ve bir sonraki gezide görüşmek üzere sizlerle vedalaşıyoruz. Bu programın detaylarını bu linkte bulabilirsiniz.


Turlarımızda birincil amacımız gezilen yer hakkında fikir alışverişinde bulunmak, üzerine tartışmak, bazı şeyleri beraber keşfetmek, olabildiğince yeni bakış açıları geliştirmek. Yürüyüş yaparken bu gibi sohbetler için yeterince vaktimiz oluyor. Tur rehberi liderliğinde adım adım programı izlemek değil amacımız; gerçek bir grup deneyimi yaratmak ve herkesin buna katkı sağlamasını sağlamak. Turlarımızı unutulmaz yapan şey de zaten bu. Beraber geziyoruz, öğreniyoruz. Bazen yolumuzu değiştiriyoruz, birlikte güzel bir hafta yaratıyoruz. Sonra da ömür boyu dostluklar kuruyoruz.




1.119 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page